top of page
wwalls_edited.jpg

Yaşamak-7

“Canan Abla, acaba bizim komşuya da bir yararı olur mu senin yaptırdıklarının?”

Çocukken geçirdiği ateşli hastalıklar, yaşadığı düşmeler sonrası meydana gelen kırıklar,

bundan dolayı zayıflayan, eriyen kaslar ve ardından gelen hareketsizlik sonrasında yaşanan his kaybı...

Rahatsızlığa konulmuş teşhis ‘MS’ olmuştu.  Halk arasında bilinen ismiyle MS yani  Multiple Skleroz hastalığının, beyin ve omurilikte yaşanan sinirsel bir bozukluk olduğunu daha önceden biliyordum. Bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini tanıyamayarak saldırıya geçmesi sonucu yaşanan bu hastalıkta, sebebi ne olursa olsun mevcut ‘ezber’ bozulduğu için beyin farklı sinyaller göndermeye başlıyordu.  Beden tanımadığı, bilmediği bu durum karşısında  şaşırıp tepkisini,

kişinin hikayesine göre değişik durumlarla ortaya koyuyordu.Bu yüzden de, ‘geçer mi’, ‘düzelir mi’ veya ‘iyileşir mi’ şeklindeki her sorunun cevabı aynıydı benim için: 'EVET'. Öngöremediğim tek şey ise süreydi her zamanki gibi.

Henüz 30’lu yaşların başındaydı bu tertemiz bakışlı, yüzünde sımsıcak gülümsemesi olan genç adam. Yanında, onu yıllarca iyi olacağını düşündüğü her yere beklentisiz taşımış babası, konuşmamaya çalışan eşi ve 3 yaşında dünyalar güzeli kızı vardı stüdyodan içeri girdiklerinde.

Yıllar içinde oradan oraya, her söylenileni dinleyen, dinlenilmesi gereken herkese kulak veren bu insanlara benim  söyleyeceklerim ne kadar inandırıcı gelebilirdi? Ama zaman geçmeye, geçen her yıl bilgim ve tecrübem adına kendime olan güvenimi pekiştirmeye başladıkça, sözlerim içinde pek çok anlam saklamaya başlamıştı karşımda bulunan kişiler için.

Son derece hassas, hassas olduğu kadar da incinmeye müsait olduğu her halinden belli bu genç adama, ‘seni anlıyorum’ mesajını iletmem çok uzun sürmemişti. Kendince haklı sebeplerle her söze başlayan ve bitiren babanın endişeleri, yıllar içinde üzerinde hissettiği yorgunluk ve hatta bezginlik; O’nu daha da hassaslaştırıp, kırılgan hale getiriyordu. Ve bu çok açık bir şekilde anlaşılıyordu. Kendisini, en yakınlarına bile maddi-manevi yük olarak gördüğü için hastalığından ve yaşadıklarından çok üzgün olduğu her halinden, kurduğu her cümleden belliydi.

Neredeyse hiç adım atamıyordu.

Elindeki destek yürüme aparatı omurganın şeklini tamamen bozmuş, gözle görülür bir eğrilmeye sebep olmuştu upuzun, incecik bedeninde. El ve ayak parmakları buz gibiydi, ciddi bir dolaşım sorunu vardı.

Zaman zaman konuşmasında da hissedilen tutukluk, kontrol edilebilir bir öfkeye sebep oluyordu sakin haline rağmen. Yıllardır tedavilerde kullanılan ilaçlar, kortizonlar, ışınlar; içeride gözle görünenden farklı ne tahribatlara yol açmıştı bilemiyordum. Uzun ince bir yolda, hislerim ve hissetme çabamla yavaş yavaş yol alıyordum sadece.


O bir babaydı.

Ufacık kızının gözleri önünde neredeyse hiç hareket edemiyor olmak, onun önünde arkasında gönlünce koşamıyor olmak çok zordu. Bu durumun ağırlığı, derse başladığımız ilk dakikada utancını, tedirginliğini biraz daha arttırmıştı sanki. Onun yapamadığı, hiç bir şekilde kontrol edemediği her hareketi, benim desteğimle küçük küçük yapmaya başlamıştık. Ayak parmakları da, tabanı da hiçbirşey hissetmiyordu.  İlk üç ders hiç durmadan onun için yaptıklarını anlatan babası, bir sonraki dersten itibaren konuşmadan bizi izlemeye başladı.Bizim onu duymadığımızı, görmediğimizi ve hatta neredeyse hiç algılamadığımızı anlaması 3 ders sürmüştü. Ben de, karşımdaki genç adam da öylesine meşguldük ki hareket ettirmeye çalıştığımız bedenle, stüdyonun içinde nefes alıp veren bir başka kişinin varlığının farkında bile değildik neredeyse.

Henüz 7.dersin sonuna gelmiştik ama tabandan başlayan kas hareketi dolaşımı başlatmış, ayaklarda ve bacaklarda oluşan karıncalanma ve his kaybıyla donma hissi ortadan kaybolmuştu. Güçlenmeye başlayan bacak ve kalça kasları, yeniden dengesini bulmaya başlayan omurga ve yerine gelmeye başlayan moralle, beden de kendisine gelmeye başlamıştı.

Stüdyoya gelirken yürüme aparatını almayarak, attığı her adımın keyfini sonsuz çıkartan ‘Bak abla, hiç tutunmadan kapıya kadar geldim’ diyerek gözleriyle bana olan sevgisini sonsuz anlatan bu naif öğrencim, mesafenin uzak olmasından ve maalesef henüz kendi başına hareket edemediğinden dolayı derslere ara vermek zorunda kaldı. Bu süre zarfında çocukluğundan beri yaşadığı hastane-tedavi-ilaç kıskacında boğulup, kendisinden büyük ve güçlü olanların kararlarına uyum sağlamak mecburiyetiyle şu an çok gerileyerek hayatını devam ettirmeye çalışıyor ne yazık ki…

(10.10.2013)

Yaşamak-7: Text
bottom of page